29 Mart 2013 Cuma

Yeni Yeni Mimikler, Şirinlikler


Tosun oğlum her gün beni yeniden şaşırtıyor. Artık öyle kahkahalar atıyor ki, bunun bir bebek olduğuna inanamıyorum bazen. Bazen de eski uslu hallerinden eser yok diye şikayet ediyorum. Ama ne olursa olsun, oğlumla geçirdiğim her an güzel ve ondan uzak kaldığım her an da onu özlüyorum.

Düşündüm de, Arda eskiden ciddi, çatık kaşlı, sert bakışlı bir bebekti. Fakat şimdi o çatık kaşlı halleri, kulaklarına kadar varan kahkahalarına bıraktı yerini. Tabii en çok bana gülüyor. Kıskananlar çatlasııııınnnnnnnn!:))99


Şu resimlere bakılır da insanın ısırası gelmez mi Allah aşkına. Bir de aşağdaki yeni yeni mimiklere, ağzından akan salyalara bakın. Yerim ben seni yaaaa....

Babaya da her gün biraz daha bağlanıyor. Beni ya da babasını görünce ağlıyorsa susuyor. Ciddi ciddi biraz uzaklaşınca bizi özlüyor sanki..... oğlumun derin bakışlarına bakın yaa...










Yeni Huylar Ve Kazalar

Bugün sabah Arda Batu'ya çok güldüm. Şaşkın sabah 6:40'ta uyandı. Altını değiştireyim dedim. Açtım bezini, çiş yapacağına dair bir sinyal yoktu. Pişik kremini almak için arkamı döndüm, bir anda baktım ki son derece tazikli bir şekilde işiyor ve direk ağzını hedeflemiş. Çocuk bildiğin çişini içti. Hatta o kadar çok çiş geldi ki yüzme kursundan öğrendiği nefes tutma hareketini uygulamaya koydu. Yüzüne su gelince nefesini tutuyor bizimki:)

Ağzını yüzünü sildim ıslak mendille. Babası doktora sorsak mı fln dedi. Gülüp geçtim. Dedim herhalde çişini içen ilk çocuk bizimki değildir....Evhamlı olmaya gerek yok. Derken herhalde benim çığlığımdan çocuk yarım bırakmış çişini, çünkü hemen arkadan bir daha yine ağzına geldi. Ama önceki kadar içmedi:)))

Ben gülmekten kırılırken, bir taraftan da altını siliyordum. 'Oğlum deli misin çişini içiyorsun' diye söylenirken, poposunu kaldırdım altına bezi koymak için, birden zaarrrtt diye bir ses. Vallahi ağzımı hedefledi diye ödüm koptu ama neyse ki sadece gazmış. Tabi ki bir kahkaha daha patlattım. Sabahın köründe karnıma ağrılar girdi gülmekten..... Üzerime kaka yaptığı çok var fakat bu seferki epey tehlikeliydi:)))))


Bununla birlikte yeni huylardan da bahsedelim. Arda artık oturabiliyor. Aslında uzun zamandır bunu yapabiliyordu fakat şimdi baya baya oturup oynayabiliyor. 4 aylık olduğundan beri kucakta oturabiliyordu. Ama şu an emzirme yastığının içine koyup rahat rahat işimi yapabiliyorum. Bazen yorulup arkaya yaslanıyor, sıkılınca kendi tekrar kalkıp oturma  pozisyonuna geçiyor...

Yeni bir diğer huyu da ayaklarını artık desteksiz tutabiliyor. Ayaklarını tuta tuta uyku pozisyonuna geçiyor. Sonra yan dönüyor, emziği elinde, (ama ağzında değil), yandaki oyuncaklarla oynarken, yan pozisyonda uykuya dalıyor. Yani kendi kendine uyuyor. Ama itiraf etmeliyim ki hala zaman zaman sakinleşmek için meme istiyor....


Bir de dünden beri dikkatimi çeken ilginç birşey var. Biraz destekleyince ayakta  durabiliyor. Fakat henüz pek emekleme sinyalleri yok. Acaba emeklemeden mi yürüyecek diye düşündüm bugün ama emeklemesini de istiyorum. bir daha ne zaman çocuk olacak. Emeklesin, herşeyi yaşasın istiyorum...


27 Mart 2013 Çarşamba

Adana'nın Yolları Taştan....

Gezmelerimize bir da Adana eklendi. Gittik Hasan dedemizin fabrikasını, evini ziyaret ettik. Antakya, Mersin gezdik durduk, yedik içtik, terledik üşüttük ve tabi döner dönmez yine bronşit olduk. Yine de bu seyahatin fotoğraflarını paylaşmadan olmaz.



Orda da bir kırmızı koltuk bulduk ve baş köşeye oturduk.....


Bir de kahverengi koltuk bulduk. Orda da baş köşeye oturduk....


Balkon keyfi yapmayı da ihmal etmedik. Göl manzarasını da pek sevdik.

Dedemizin fabrikasını sahiplenmeden geçmedik. 6/1 hisse sahibi Arda Batu Kürüm


Çimlere oturmayı hiç sevmedi.. Zor bela resim çektim. Fakat annesinin kucağında bahçe keyfine hiç itirazı olmadı tosunumun...

Yolda her zamanki gibi uyuyup Antakya'ya vardık. Restorana oturduk. Yemekler geldi. Tabi Arda Batu uyandı.

 Uyanınca da sanırım babasını özlemişti. Şu aşka bakar mısınız.. Tabi bir de oğlumun güzelliğine... Önce sabit baktı. Biraz açılınca etrafı seyredip vuuuuu uuuuu diye sesler çıkarıp şaşkınlığını belli etti....

Şelalenin yanında resim çekmek çok zor oldu. Çünkü Arda şaşkınlığından kameraya bakamadı. Gözü hep şelaledeydi....



Veeee Seyhan gölü kısısında yürüyüşümüzzzzz. Adana'ya döndük. Evimize geldik. Ertesi gün kalktık. Oğluşuma fabrikada babasının adağı olan kurbanı kestik. Sonra geldik göl kenarına. Tabi ki Arda yolda uyudu. Uyandığında şaşkındı yine....






Şu yanaklara, şu gıdığa bakın yaaaa. Tam ısırmalık değil mi?????

Bu yeni uyanık şaşkınlığı...
Annesi olarak ben onunla güzel bir poz yakalama çabasındayım. Fakat Arda Batu pek istifini bozmuyorrr! Sabit yaaa. Enteresan oldu bu çocuk....


Babayla aşklarını fotoğraflayan yine bennn. Arda ancak burada açıldı:) 


Ve geldik Mersine'eee.. Mersin'e gidilir de Cennet Cehennem obrukları ziyaret edilmez mi. Tabii ki edilir. Ancak alanda turistik olan sanırım daha çok Arda'ydı. Arap turistler gelip hep Arda ile resim çektirmek istediler.... Sanırım oğlumun turistik değeri daha fazla. Acaba Turizm bakanlığına mı başvursam:)



Gezmece Tozmaca...

Arda Batu bu aralar çok gezdi.  Bağdat Caddesi, Novada, Sahil derken epey bir yerler gördü Tosunum....

Fenerbahçe parkı en keyiflilerindendi... Allah aşkına bakar mısınız şu derin bakışlara... Martıları seyrediyor tosunum....



Fenerbahçe parkına gidilir de Happy Moons'da yemek yenilmez mi??


Bağdat caddesine gidip Özsüt'te bir Kanaş yenmezse olmaz. Seyhan ve güzel kızı Zeynep Lal ile tur atılmazsa olmaz. O gün Arda beni inanılmaz şaşırttı. Hiç ağlamadı. İnanamadım. Bu Arda mı diye bakıp bakıp durdum... Dilimi ısırayım....

Aynı hafta bir de onu doğurtan doktoru Cem Öncüloğlu'na gidip hava atmak lazım bak nasıl büyüdüm ben Cem Amcaaa diyeee...

Büyük Dedecik, Huzur içinde Uyu...

Ne zamandır yazmak istediğim bir türlü elimin gitmediği bir konu. Elinde büyüdüğüm, annesinin ismini taşıdığım bir tanecik dedem... Melek oldun, yanımızdasın, aslında hep izliyorsun bizi biliyorum...

En son bayram tatilinde rahatsızlığını hissetmiş olmalıyım ki ısrarla oğlumu sana getirmek için uğraştım. Oğlumu gör, ismini kulağına ezanla sen oku istedim. İyi ki de yapmışım.

Canım oğlum büyük dedesini pek sevdi, onun göğsünde uyudu. Dedesinden Arda Boyları şarkılarını dinledi. Keşke bir kez daha görmek nasip olsaydı.



Aslında bu fotoğrafları çekerken dedem Arda'yı tutacak kuvveti zor buluyordu. O yüzden desteklemiştim zorlanmasın çocuğu düşürmesin diye. Göğsünün üzerinde uyurken tabi keyfi yerindeydi. Özellikle de aşağıdaki fotoğrafı çekerken dedemin yüzündeki o masum, garipsi ifade aklıma birden 'dedem ölecek mi' sorusunu getirdi. fakat aklımdan bu kötü düşünceyi hemen kovdum. Nitekim hislerimde pek yanılmamışım. 


Dedemde kasık fıtığı vardı. Onu çok zorluyordu. Hiçbir hastane kabul etmiyordu ameliyat etmeyi yaşından dolayı. Sonra Kent hastanesinde bir doktor bulmuşlar. Güven vermiş. Cuma ameliyata girecek bu dertten kurtulacaktı. O gece şokla geri döndürmüşler. Ben de ameliyat olacağını duyunca perşembe akşamı gitmek istemiştim. Fakat çocukla tek başıma nasıl gideceğim diye endişelendim. Bir de Arda'nın aşıları vardı cumartesi günü. Bilsem giderdim. O gece dedem kalp kirizi geçirmiş. Yani 6 Aralık perşembe, 2012. Şokla geri döndürmüşler. Sabah babam Romanya'ya Sakıp Abi'yi yollayalım deden rahatsızlandı. Oktaylar geliyorlar deyince işin ciddiyetini anladım. Gürcan amcamı aradım durumu anlattı. O an bilinci yerinde değildi. Dua etttim hep gelsin diye. Sonra hemen çocuğun aşılarını yaptırdım ve akşama gittik. Cumartesi günü dedemi gördüm. Çok iyi görünüyordu. Meğer adrenalin vermişler. O yüzden iyi görünüyormuş.

Ertesi gün de gittiğimizde nabzı yükselmesin diye ona görünmedim. Yoğun bakımın kapısından  baktım. Hastabakıcıdan kesme şeker istedi. Yok burda amca deyince de 'Yok muuuu' diye şaşırdı. Uzun zamandan beri ilk kez sesini bu kadar iyi duyuyordum. Fakat dedemin ağzı açıktı. Daha kötü görünüyordu. Bir de herkese beni eve götürün diye yalvarıyordu. Keşke getirseydik diye çok hayıflandık. Fakat böyle olacağını bilemezdik ki. Sonradan öğreniyoruz ki yaşlılar şokla geri döndürülünce ancak 4 gün yaşabiliyormuş. Keşke doktorlar bize umut olmadığını söyleselerdi de evinde vefat etseydi. İstediği gibi...

Ne desek boş. Dedem çok  farklı bir insandı. Hem çok dindar, hem de çok moderndi. Kaçırdığı bir tek cuma namazı vardı. O da şokla geri döndürüldüğü sabahın Cuma'sı. Yoğun bakımdan yaşam savaşı veriyordu ve bilinci de henüz yerine gelmemişti.

Pazar günü yemek vermeye başladılar. Biz de iyileşiyor diye mutlu olduk. Yorgunluğunu da solunum cihazından ayırmalarına bağladık. Kendi nefes almak için çaba sarfediyor yoruluyor dedik. Fakat yavaş yavaş bize veda ediyormuş melek dedem. En son pazartesi günü dediği, 'ben buraya 3 gün için geldim, 5 gün oldu' sözü çok manidar. Bu sözü söylerken 4. gündü. Fakat dedem gerçekten ordan 5. gün çıktı. Ama morgdan...:(((

Bunları ilerde oğlum okusun ve dedesiyle anılarını görsün diye yazıyorum. Yoğun bakımdayken oğlumu yanına götürmeyi çok istedim. Bir kez daha görsün dedim. Fakat küçücük bebekti Arda. Yoğun bakıma da sokmuyorlardı.  Zaten bunu kimse de onaylamazdı.

Keşke bir kez daha görebilseydi, yine dedesininin üzerinde uyuyabilseydi oğlum. Dedem ailesini hep sayar, numaralandırırdı. işte 1 numara Rahime Oğlu Ramadan ve 35 numara Rahime Oğlu Arda Batu....



1 ve 35 numara huzurla uyur, 35 numaranın annesi yukarıya gidip kahve keyfi yapar ve tam bir saat 35 numara 1 numaranın üzerinde uyur...




Ve konu mankenimiz Timucin. Malesef bu fotoğraflardan bir zaman sonra ayağını kırdı. Ama öyle bir yerinden kırmış ki, belden itibaren alçıya aldılar. Dedem buna çok üzülmüş çünkü dedemin topallığının sebebi de buymuş. 5 yaşındayken bacağını kırmış ve ondan sonra topal kalmış. Timucin de öyle olmasın diye çok üzülmüş. Ameliyata girmeden bir gün önce de (giremediği ameliyat)  doğru düzgün doktora götürün diye tembihlemiş. Bir de Timuçin'in ayağını önce yanlış alçıya almışlar sonra o alçıyı testereyle kesmişler ve bu işlem sırasında anneyi yanına almamışlar. O yüzden de dava açın o doktorlara diye de söylemiş. Bu bir vasiyettir. Çünkü Timuçin'in o olay yüzünden psikolojisi çok bozuldu. Halüsinasyonlar görmeye başladı ve uyumaya korkuyordu. 

Bir de aşağıdaki fotoğraflarda dedem arkaya uzanmış yatıyor. Hali yok.... Canım dedem...


17 Mart 2013 Pazar

Yeniden bronsit

Bugün Özlem halasının doğumununu kutlamaya gittik Sevil halasının evine. Arda birden oksurmeyr başladı. Pimpiriklenmeyin fln deselerde gittik. Yeniden bronsiyolit deadlier. Hava verdiler.Evde de ventolin vericez. Acilden yeni geldim. Canım çok sikkin.

15 Mart 2013 Cuma

İlk şoförlük denemesi ve havuçla tanışma

Arda bugün ilk kez havuç püresi denedi. Hiç hoşlanmadı. Ağzından çıkardı. Öğürdü. Resmen hoşlanmadı. Zaten annesi de pek sevmez havucu. Yemeklerin içinde ya da limon veya nar ekşisi basılmış salatanın içinde ancak haz edebilir... Arda Batu da mı öyle olacak.. Ama olma oğlum. Havuç faydalı. Sen herşeyi ye. Herşeyi sev inşallah....

İşte Havuç'a Karşı İlk Tepki....


Sonra Mersin e yola çıktık. Benzin almaya durunca dedesinin yerine Sofor koltuğuna oturttum. İlk kez direksiyon basına geçtik zaten.



14 Mart 2013 Perşembe

Elma püresi ve yoğurt ile tanışma

Tatlı oğlum. Dün ilk kez elma püresi ile tanıştın. Önce biraz yadırganın ağzından çıkarttın, kaşlarını çattın. Ne olduğunu anlamaya çalıştın. Ama sonradan sevdin. Yarım çay kaşığına yakın yedin.





Bugün de ilk kez yoğurtla tanıştın.Önce bir suratını ekşittin. Algılamaya çalıştın.... Yavaş yavaş tadına baktın... İşte ilk tepkilerin....


Sonra sevdin. İlgini çekti. Lapır lupur yemeye başladın. Hıh tamam sevdi yoğurdu dedik....



Sonra daha çok istedin. Ben de vermeye devam ettim.... Çay kaşığının ucuyla tattırırken, tüm çay kaşığını yedin. Elma püresini ise ancak yarım çay kaşığı, biraz da zorlamayla yemiştitn....

Tadını iyice sevince, ben de vermeyi bırakınca, kaseyi elimden çektin. Aşağıdaki resimde görünen 32 dişim, senin bu tepkine duyduğum şaşkınlığı ifade ediyor. Bir de tabi birşeyi sevmeni ifade etme biçimin mutluluk ve gurur verici. İnşallah bu yazıyı okursun bebeğim...

Şol alt köşede yoğurt bitince gösterdiğin huzursuzluk  tepkisi var. Annen gibi sen de yoğurdu çok seviyorsun bebeğim....





12 Mart 2013 Salı

Allah yüzüme baktı

Ek gidaya gecme konusunda Ne kadar endiselendigimi yazmıştım. Allah yüzüme baktı sanırım ki muayeneden sonra doktor Arda'nın kilosunun 10,200 olduğunu görünce sütümün fazla fazla yettiğini ve ek gıdaya geçmeyi bir ay daha ertelemenin iyi olacağına karar verdi. Bir ay daha oğlum sadece benim:))) doktor yoğurt ve meyveyi de sadece tattirmamizi, kesinlikle bir çay kasığından fazla vermemenizi tavsiye etti. Aksi takdirde cocuk sutten soguyabilir ve emmeyi bırakabilirmiş. Sutunuz bu kadar yeterken ve yararken emmeye devam etmesi daha iyi olurmuş. Zaten çok da güzel gelişiyormuş.

Bu mutlulukla dün Adana'ya geldik. Hava alaninda guvenlikcinin telsizine el koyan anonslara da sairan oglum, Ucakta her zamanki gibi sorumuzdu. Hareket edene kadar biraz huzursuzlandi. Sonra emdi ve uyudu. Uyandığında ise keyfi yerindeydi. Yemeğe gittik ve kebapcida Arda ilk kez mama sandalyesi denedi. Pek de sevdi. Sonra biraz uyku huysuzluguna düştü. Yemekler boğazıma dizildi ve kalktık. Arabada emzirmeyi denedim emmedi. Sonra biraz oynattim, gidikladim. Kahkahalarda güldü. Çok eğlendik. Babannesi ve Hasan dedesi de gülüşüne şaşırdı. Sonra sarılıp poposuna hop hop vurdum ve Hala gülüyordu her vuruşumda. Bu aşktan sonra tekrar emzirmeyi denedim ve 19:25 de uyudu. Aslında yarım saat daha beklesem muhtemelen bir daha uyanmazdi. Ama uyanması iyi oldu çünkü Arda'yı evde rengarenk, üstünde farklı yüz ifadeleri bulunan balonlar bekliyordu. Dedesinin Gürcü yardımcısı Ega'nin inceligiydi bu. Arda çok sevindi. Önce uzaktan baktı. Sonra Ega yanına yaklaştırdı balonları. Arda yine kahkahalar atıyordu.

Sonra müthiş bir sekilde kendi kendine uyudu. Sadece kundaga sarıp, white noise'u actım. Sonra içeri gittim. Kayınpeder sag sağlım duye bir film koydu. Biraz kahkaha derken geç oldu. Yattık. Arda da güzel uyudu. Sorunsuz bir gece geçirdik . Arda da çok sık uyanmadi.

Fakat ertesi sabah aynı degildi. Sabah babası babaannesine vermiş ben uyuyayım diye. Sabah iyiymis. Fakat 9 dam sonra babanneside durmadı. Hasan dedesinden korktu. Ben damlalarımı almaya eczaneye giderken sakındı. Fakat ben yokken yine çok huysuzmus. Ben geldiğimde ağlıyordu ve Ega ayağında sallıyordu. Yasak bu dedim ama durmuyor dediler. Beni görünce sustu be uuuuu diye sesler çıkarmaya başladı. Arada gülüyordu. Kucağına gelmek istediği her halinden belliydi. Artık o da bana düşkün. Tabi bu beni mutlu ediyor. Çünkü o benim herseyim. Benim ona düşkün oldugum kadar onun da bana düşkün olması gururumu okşuyor. Mutlu oluyorum. Hele bir de oğlumun benden kopacağı endişesine düştüğüm su günlerde.















7 Mart 2013 Perşembe

Arda Batu'nun Emziren Annesi

Şu anda korkuyorum. Kendi içimde bir çatışma yaşıyorum. Bir anda yaşamaya başladığım bu çatışma, pazartesi günü için planladığımız Adana seyahati nedeniyle oldu. Adana'ya gitmeye ve Arda'nın orda babannesi ile dedesini ziyaret etmeye karar verdik. Tam da babamız çalışmıyorken, hafta içi, ve havalar düzelmişken iyi olur diye düşündük. Biletleri aldırdık. Tam o sırada ben 14 ünde Arda'nın kontrolü olduğunu unuttuğumu farkettim. O gün doktorumuz bizi ek gıdaya geçirecekti. Öyle olunca bugün doktoru arayıp haber verdim. Dönünce gelsek olur mu dedim. Olur dedi fakat sonra ben ek gıdaya geçecektik bir gecikme olmaz değil mi diye teyit edince o zaman gitmeden gelin dedi. Bir anda karar verdik. Yarın gelin dedi.....

Telefonu kapattıktan sonra içim bi tuhaf oldu. Korktum titremeye başladım. Bu korku aslında yaşamakta olduğum bazı yalnızlıklardan kaynaklandı. Emziriyor olmaktan çok mutluydum. Bebeğimin benden bağımsızlaşacağı korkusu içimi sardı. Zaten normal doğum yapamamış olmak içimde bir uhde olarak kalmışken, emziriyor olmakla teselli buluyordum. Bununla birlikte bir türlü iş hayatına giremediğimden dolayı duyduğum rahatsızlığı da emziriyor olmakla gideriyordum. Tabi ki emzirmeye devam edeceğim ama ek gıdaya geçmemiz, oğlumun büyüdüğünü, yavaş yavaş benden bağımsızlaşacağını, aradaki bağın yavaş yavaş yok olacağını hissettiriyor bana. Korkuyorum.





Arda Batu'yu Beklerken!!-1

Biraz geçmişe dönük bir yazı. Ama baby shower partisi dışında oğlumu beklerken neler yaptık ettik, nerelere gittik onu paylaşayım dedim. Çünkü her anı kaydettim. Ona bununla ilgili bir günlük de hazırladım. Ama ufak tefek de olsa bloguna da birşeyler ekleyeyim.

Öncelikle, bebek beklediğimi ilk öğrendiğim an, onu kutlamaya gittiğimiz yer, Nanna....

Burda karı koca çok mutlu görünmüyor muyuz. Evet fakat bu mutluluğumuzun kaynağı küçük beyin geleceğinden yeni haberdar olmamız. Sonunda anne olacaktım. Çok mutluydum. 4 Haftalık Hamileydim. Ben sürekli alarmda olduğumdan, hamile olduğumu da hemen anlamıştım. Benim ki uykusuz bir insan, kafayı kaldıramıyorsa bunu başka ne açıklar ki...
 Aslında deli gibi oynamak, hoplayıp zıplamak istiyordum ama sakin olmalıydım ve mucizeyi korumalıydım.

O zamandan itibaren herşeye çok dikkat ettim. Özellikle sigara içilen ortamlara girmek istemiyordum. Bir kez annem buraya gelince kayınpederim hepimizi yemeğe götürmüştü. Fakat sigara içilen alandan yer ayırtmışlardı. Sanırım akıllarına gelmedi. Orda ortamı bozmamak için yemek yemiştim ama kahrolmuştum. Mucizeme zarar verdiğimi düşünüyordum her nefes alışımda. Diğer masalar dışında bizim masada da malesef sigara içiliyordu.





Bu fotoğrafta Emirgan Süt'iş te Ahsen'le muhteşem bir kahvaltının ardından, yürüyüş yapıyorduk. Kilo almaya başlamıştım ciddi ciddi. 5 aylık hamileydim.


Burda da bir nikaha iştirak etmiştik. 4 aylık hamileydim. Karnımı ceketle gizleyebiliyordum ama zor bela...Bir cengaverlik yapıp apartman topuklu ayakkabı giymiştim. Ama tabi  topuklu ayakkabı ile yürüyüşüm birkaç metreyi geçemedi. Nikah salonunun önünde giyip, nikaha girdim. Sonra da çıkar çıkmaz hemen tekrar çıkardım. Gördüğünüz gibi resimlerde ayakkabı filan yok.

Hamileliğimin daha 5. ayıydı. 6 kilo almıştım bile. O kadar yürüyüş yapmama, yediğime içtiğime dikkat etmeme rağmen kilo alıyordum. Gerçekten artık endişelenmeye başlamıştım. Tabi fotoğraflarda olduğumdan da kilolu çıkmışım. Fakat ne olursa olsun, anne olacağım için son derece mutluydum. Zaten azimliyimdir. Niyetlendimmi veririm kiloları diye hep teselli ettim kendimi.





 
Tabi bundan sonra bazı can sıkıcı şeyler de oldu. Annemin beyninde bir tümör olduğun keşfettik.  Daha önce kafatası içinde fakat beyinde değil diye düşündüğümüz bu tümör sonradan çok can sıkıcı bir hal aldı. Çok riskli bir ameliyat olduğunu öğrendikten sonra, gamma knife yöntemiyle de büyümesinin durdurulabileceğini keşfettik. O  dönemde hep 'anneme torunuyla uzun bir ömür' nasip etmesi için dua ettim. Sonra bir de ameliyatsız olabilmesi için dua ettim. Fakat aslında herşeyden önce hayırlısı için dua etmenin daha doğru olduğunu anladım. Annem pek de uzun düşünmeden ameliyata karar verdi. Gamma knife'ın kesin çözüm olmadığını, ve tümörü düşünerek yaşamak istemediğini söyleyince ona hak verdim. Hamileliğimin 5. ayında 4 Haziran günü, annem bu büyük ameliyatı oldu. Başımıza gelmesini istemediğimiz riskler malesef ki başımıza geldi. Annemin gözü kaydı (bkz). Yüzünün sağ tarafını hissetmiyordu.



Fakat zaman dertlerimize çare oldu ve oğlumun gelişi anneme de derman oldu. Yüzü henüz tam düzelmese de gözü eski haline geldi. Burdan moral ne kadar önemli herkese ibret olsun. Bizim de moralimiz yerine geldi. Herşeyden önce Allah annemi bize bağışlamıştı. Onun ne kadar kıymetli olduğunu bir kez daha anladım. Böyle olunca anne olmak da beni tekrar heyecanlandırdı. Bir gün oğluşum da benim için aynı duyguları hissedecek diye düşündüm ve mutlu oldum.

Bu arada annemin ameliyatından 2 gün sonra aldığım kiloların nedeni ortaya çıktı. Gebelik şekerim vardı. Kiloların nedeni buydu. Ama ben yemekten yarım saat sonra hemen yürüyüşe çıktığımdan bunu hissetmemiştim. Ta ki 6. ayda rutin test yapılıncaya kadar. Test sonucunu annemin ameliyatından 2 gün sonra öğrendim. Hemen İzmir'de bir endokrinoloji uzmanına görünmem gerektiğini söyledi Cem Bey. Fakat görüştüğüm doktor Vedia Gedik bana son derece yanlış bir diyet verdi. Sanki diyetin amacı benim şekerimi özellikle çıkarmaktı. 4 porsiyon ekmek grubu veriyordu bir öğünde ve bir porsiyon et grubu veriyordu. Ki bir porsiyon et bir köfte  büyüklüğündeydi. Bununla bebeğim nasıl gelişecek diye düşüne düşüne diyete uydum. Şekerim düşmedi. Aksine yükseliyordu. Sonra yavaş yavaş eti artırdım. Ekmek grubunu azalttım. Şekerim normale döndü. Zaten annemin ameliyat telaşı ile iki kilo vermiştim. Ondan sonra da hamileliğimin sonuna kadar o 2 kiloyu aldım. Toplamda hamileliğimi 60 kilo ile tamamladım. Hamile kaldığımd aise 54 kiloydum. Yani 6 kilo ile bitirdim. Zaten hamileliğim boyunca da spor yaptığımdan kendimi hep fit hissetmiştim. Sporun gerçekten insana nasıl bir enerji kattığını anladım.


 


Uyguladığım sıkı diyet, Vedia Gedik'in listesinden uzaklaştıkça, sıkılığını devam ettirdi fakat daha esnek oldu. Mesela dışarıya yemeğe çıkabiliyordum. Alttaki karelerde kardeşimle gidip Bıldırcın yediğimiz Kuşadası Davutlar'da Değirmen restoranda ve çok sevdiğim Aydın Ortaklar'daki çöp şiş keyfim bunu açıkça ortaya koyuyor. Herkese de mesaj atmıştım. Oğluma bıldırcın yedirdim. Oğluma çöpşiş yedirdim diye. Fakat tatlı hiç yiyemiyor olmak son derece can sıkıcıydı. Bir de sürekli tatlı yapasım geliyordu. Yapıyordum, kendim yemeyeceğim diye söz veriyordum fakat malesef bu sözümü tutamıyordum...Ara ara kaçırıyordum ama ciddi boyutta değil. Şekerim en fazla 160a çıkıyordu. Bebeğim de çok şükür etkilenmemişti bundan.



Hamilelik şekeri sayesinde, çok büyük çocuk doğurmanın matah birşey olmadığını da öğrendim. Hani hep 4-4,5 kilo çocuk doğuranlara maşallah derler ya, ben de 4 kilo üstünde doğurmayı hedeflemiştim. Taa ki doktorum bana telefonda 'Hamilelik şekeri çok önemli Rahime hanım. Allah korusun dört kilonun üzerinde çocuk doğurursunuz' diyene kadar. Halbuki benim amacım da buydu zaten. Ama doğrusu bu değilmiş. Dahası kilolu çocuk doğurmak, bebeğin sağlığı için de pek önerilmezmiş. İdeali 3 ile 3,5 kilo arasıymış ki benim Arda Batu 3190 gram doğdu. Zaten gelişimi de hamileliğim boyunca kırmızı çizgiden (ideali gösteren) gidiyordu.